İlk insanın yaratılışına dair birçok efsane vardır. Bu
efsanelerden birine göre, Tanrı önce Âdem’i yani erkeği oluşturmuş, Havva’yı
ise onun kaburga kemiğinden yaratmıştır. Yani kadın, erkek üzerinden var
olabilmiştir. Ataerkil toplum yapılarında, bu durum daha somut olarak açığa
çıkar. Erkek kadına göre daha özgürdür, güçlüdür, kahramandır, iktidar
sahibidir hatta sert bir açıklama olsa da “kadın”a da sahiptir. Fransız
psikanalist Jacques Lacan’ın bu konuya yaklaşımı ise biraz farklıdır. Lacan,
maskülenliği fallusa sahip olmak, feminenliği ise fallus olmak olarak formüle
eder(Göbekçin, 2006, sf. 6). Çocuğun Oidipus kompleksini yaşadığı 3 – 6 yaş
arası dönemde, çocuk annesinde eksik olarak gördüğü fallusu tamamlamak ister.
Fakat ensest yasağını koyan babanın “fallusun gerçek sahibi” olarak devreye
girmesiyle, çocuk kastre edilme korkusu yaşar ve kompleksten çıkar. Lacan, bu
kastre edilme korkusu yani kastrason anksiyetesinin, Oidipus kompleksinin son
aşamasına isabet ettiğini vurgular. Cinsel organa bir zarar geleceği endişesi
duyan çocuk, yasak olan bir şeyi yapma isteği yüzünden babası tarafından
cezalandırılacağını düşünür ve duygularını “bir savunma mekanizması olarak
bastırır.” (Atkinson,1996, sf. 512). Fakat eğer bastırma yerine inkar yönüne
giderse, travma geçirebilir ve bunu hayatı boyunca atlatamayabilir.
William Shakespeare’in “Hamlet” oyununa bakıldığında,
Hamlet’in annesine karşı Oidipus kompleksiyle aşık olduğu, babasının ardından,
amcasıyla yaşadığı bu beraberliği de bu nedenle hazmedemediği görülür. Fakat
kin kusmasına rağmen, amcasına ve annesine eylemsiz kalışı, hatta zaman zaman
endişe yaşaması, kastrasyon anksiyetesini bastırmak yerine inkar etmekten
kaynaklanan bir travma yaşamasına bağlanabilir. Hamlet, annesine olan aşkını,
babasıyla özdeşleşerek atlatamamıştır. Bu nedenle babasının ortadan kalkması,
bir nevi engelin de ortadan kalkmasıdır. Çünkü kastre edilmesi kaygısı yaşatan
baba, artık devrede değildir. Fakat onu ortadan kaldıran kişi, yine kendine
rakip olmuş, annesine sahip olmuştur. Gertrude bir fallussa, ona sahip olan da
Claudius’tur.
Shakespeare, “Hamlet” oyununda, Gertrude karakterini
silikmiş gibi gösterse de aslında Gertrude, ataerkil toplum baskısı altında
kalmadan, istediğini yapan, aşkını kendi seçen bir kadındır. Toplumsal cinsiyet
bazında bakıldığında, güce, iktidara ve özgürlüğe yani simgesel “fallus”a sahip
olan odur. Bu durumda, erkeklerin sahip olmak istedikleri asıl fallusa o
sahiptir. Lacan’ın açısından bakıldığında, fallus, erkeğin sahip olmak istediği
güçtür ve Gertrude bu gücün ta kendisidir.

Gertrude Claudius
İktidar sahibi kocası, Danimarka kralı Hamlet’ i kardeşiyle
aldatır. Aslında bu iktidar kıskançlığının bir sonucu olarak yapılmış bir
eylemdir. Gertrude kocasının iktidarının, gücünün altında ezilmiştir ve içten
içe onun bu konumuna bir kıskançlık duyar. İntikamını da onu kardeşiyle
aldatarak alır ve sahip olduğu gücü yeni eşine verir. Ataerkil toplum yapısına
göre, istediğini yapma özgürlüğü erkeğin yani maskülen olanın elindedir. Fakat
Gertrude, kadına tanınmayan bu özgürlüğü kullanmış, bu sayede feminenliğinden
sıyrılıp maskülen olmuştur.
Lacan’a göre çocuğun birincil bağlanma nesnesi olan
annesinden ilk ayrılışı, ayna evresiyle başlar. Bu evre bebeğin ilk 6 -18 aylar
arası olan dönemini kapsar. Çocuğun aynayla ilk karşılaşması, kendini bir bütün
olarak gördüğü ve içindeki “ben” i keşfettiği andır. O zamana kadar kendini
annesiyle bir bütün olarak görmüşken, ilk kez ondan ayrılır ve toplumsal hayata
geçiş süreci başlar(Tura, sf. 177.) İlk özdeşleştiği insan olan annesinden
ayrılışıyla, içindeki eksikliği tamamlama sürecine girer.
Hamlet, özdeşleşim kurduğu annesi Gertrude’dan ayrıldıktan
sonra, onun yerine özdeşlik kurabileceği, fallus olarak sahip olabileceği
Ophelia’yı hayatına sokar. Lacan’ın Ophelia için oluşturduğu “O Phallus”
şifrelemesi bu kanıyı doğrular niteliktedir(Göbekçin, 2006, sf. 8). Annesine
duyduğu kinin, öfkenin acısını oyun boyunca Ophelia’dan çıkarır. Annesine sahip
olamamış, onun yerine Ophelia’yı koymuştur fakat Ophelia’ya acı çektirmekten de
geri kalmaz. Önceleri onu sevdiğini söyler fakat sonra inkâr eder.
HAMLET
Bana inanmayacaktın. Eski ağaca ne denli doğruluk aşılansa
da, kendi hamurundan kalır biraz. Seni sevmemiştim(Hamlet, III. Perde, I.
Sahne, Tr. Çev. Bozkurt, B.).
Bu inkar, aslında bilinçdışında anneye olan aşkı inkar
etmekle ilişkilidir. Kastrasyon anksiyetesini atlatamamış, bastırmak yerine
inkar yoluna gitmiş olan Hamlet, bu durumun ona yaşattığı sıkıntıyı bu şekilde
dışarı yansıtır. Aslında Ophelia’yı sevmektedir, fakat Oidipus kompleksini
babayla özdeşleşerek atlatamadığı için, Ophelia’ya duyduğu aşkın da olmaması
gerektiğini düşünür. Birincil bağlanma nesnesinin yerine Ophelia’yı koyduğu
için, annesine aktarmak isteyip de aktaramadığı olumsuz duyguları da ona
aktarır. Ophelia burada bir bakıma kurbandır.
Oidipus kompleksinin kız çocuklarında görünen biçimi Elektra
kompleksine göre, kız çocukları da 3 – 6 yaş arasında babaya aşıktır. Bu duruma
Lacan’ın simgesel fallus kavramı açısından bakarsak, kız çocuğu babanın fallusu
olmak ister. Ödipal dönemi atlattıktan sonra fallusu olabilceği bir erkek arar
ve ona aşık olur. Ophelia, babasıyla özdeşleştirdiği Hamlet’in fallusu olmak
istemiştir. Fakat Gertrude gibi baskın bir karakter değildir, ataerkil toplum baskısı
altında ezilmiştir. Kendindeki eksik yanı tamamlamak istediği kişi olan Hamlet,
onunla oyun oynamakta, annesine ve bütün kadınlara olan nefretini ondan
çıkarmaktadır.
HAMLET
Tanrı size bir yüz vermiş, siz bir başkasını yapıyorsunuz
kendinize. Çalkalıyor kırıtıyor, havalı konuşuyorsunuz. Hadi hadi, karnım tok
artık bunlara. Bu yüzden gitti aklım başımdan.
(Hamlet, III. Perde, I. Sahne, Tr. Çev. Bozkurt, B.).
Ophelia, Hamlet’in aşkını inkarının dışında, ikinci yıkımı,
asıl fallusu olmak istediği kişinin, babasının, Hamlet tarafından
öldürülmesiyle yaşar. Kendisini tamamlamak istediği kişi, onun yerine koyduğu
kişi tarafından yok edilmiştir. Ophelia kaçınılmaz bir son olarak aklını
kaçırır. Nehirde boğularak ölür. İntihar etmez ama ölüme de direnmez. Kırılan
dalla suya düşen Ophelia, sudaki yansımasıyla özdeşleşir, eksik kalan
kadınlığını bütünler.

(Paul Delaroche)
Gaston Bachelard’ın “Su ve Düşler” kitabında değindiği
Ophelia kompleksine göre, su, gözleri kolaylıkla gözyaşlarına boğulan kadının organsal
simgesidir( Bachelard, 1948, sf. 97 ). Hatta su, o kadar kadınsıdır ki
Ophelia’nın ağabeyi Laertes, içine akıttığı gözyaşlarını kadınlık olarak görür.
LAERTES
Senin için gözyaşı dökmeyeceğim Ophelia
Yeterinden çok su aştı üzerinden çünkü.
Ama yinede biz böyleyiz işte.
Utanç ne derse desin doğa bildiği yoldan şaşmaz;
Bunlar dindiğinde kadın yanım da yok olacak.( Hamlet, IV.
Perde, VII. Sahne, Tr. Çev. Bozkurt, B.).
Hamlet’in birbirinden farklı iki kadını, simgesel
“eksik”liklerini farklı şekillerde tamamlarlar. Gertrude, güce, özgürlüğe sahip
olur, seçimlerini kendi yapar. Ölmek Ophelia’nın seçimi değil yazgısıdır.
Babasının fallusu olmak ister, fakat bunu gerçekleştiremeyeceği için, aşkını
kabul edilebilir bir başka insana, Hamlet’e verir. Hamlet’i babasıyla
özdeşleştirmiştir. Fakat onun tarafından da tamamlanamayan kadınlığı, öbür
yarısını suda bulur.
KAYNAKÇA
Atkinson, R. , Smith, E. , Bem, D. , Nolen S., Psikolojiye
Giriş, (çev. Yavuz Alogan), Arkadaş Yayınevi, 1996.
Bachelard, G. Su ve Düşler Maddenin İmgelemi Üzerine Deneme,
(çev. Olcay Kunal), YKY, 2004
Göbekçin, Öznellik Ve Tiyatro, 2006.
Shakespeare, W. , Hamlet, (çev. Bülent Bozkurt) , Remzi
Kitabevi, 1999.
Tura, S. , Freud’dan Lacan’a Psikanaliz, Ayrıntı Yayınevi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder