İki melek, insan kılığına girip, insanları test etmek için
dünyaya inerler ve tek tek evlerin kapılarını çalmaya başlarlar. İlk çaldıkları
kapı, zengin bir kadının evidir. Kadın, isteksizce melekleri evine alır, yemek
vermez, evin bodrumunda bekleyebileceklerini söyler ve hiç ilgilenmez. Gece,
melekler kaldıkları karanlık odanın duvarında bir çatlak görürler. Büyük melek,
elini çatlağa sürer ve çatlak onarılır. Küçük melek, kendilerine iyi
davranmayan bu kadının evini neden onardığını sorunca büyük melek “her şeyin
göründüğü gibi olmadığını” söyler. Ertesi gün başka bir evin kapısını çalarlar.
Bu kez ev sahipleri, oldukça fakir, tek odalı küçük bir kulübede yaşayan çiftçi
bir ailedir. Yiyeceklerini onlarla paylaşırlar, kendi yataklarını onlara
verirler ve çok ilgilenirler. Sabah olduğunda melekler bir ağlama sesiyle
uyanırlar. Tek sahip oldukları inekleri o gece ölmüştür. Küçük melek büyük
meleğe çok kızar ve sorar:
“Neden bize kötü davranan ev sahibinin duvarının onardın da,
bu kadar iyi davranan bu ailenin ineklerinin ölmesine izin verdin?”
Büyük melek cevap verir:
“Onardığım duvarın arkasında küplerce altın vardı. O zengin
kadın o altınları bulamasın diye duvarı onardım. Bu gece de eve Azrail geldi,
ev sahibini öldürecekti, ben de onu öldürmesin diye ona ineği verdim. Gördüğün
gibi evlat, HER ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR!
Shakespeare’in “Hamlet” oyununda, yaşamın ve ölümün,
varlığın ve yokluğun anlamı sürekli olarak değişen değer yargılarıyla birlikte
değişir. “Her bir kavram, her bir değer, toplumsal ve evrensel ölçütlere göre
farklı görünümler kazanır.”(Bozkurt, 2005, sf. 14). Oyundaki kadın erkek
rollerine toplumsal cinsiyet kavramlarından, karakterlerin derinliğine de
psikanalitik yaklaşımdan yararlanarak bakıldığında, söylenen ile söylenmek
istenenin farkları açığa çıkacaktır.
Hamlet, babasının ölümünün ardından, amcasının annesiyle
evlenerek tahta geçmesiyle yıkıma uğrar, hem annesine hem de amcasına karşı
kinle dolar. Üstelik amcası, babasını öldüren kişidir ve Hamlet bunu babasının
hayaletinden öğrenir. İntikam almak istemektedir fakat oyun boyunca bir türlü
eyleme geçemez ve bu durum, Shakespeare yorumcularının uzun süre kafasını
kurcalamıştır. Hamlet’ in annesine duyduğu kin, nefret ve düşmanlık, babasına
yaptığı ihaneti hazmedememekten mi, yoksa bilinçaltında duyduğu derin aşk ve
kıskançlıktan mı kaynaklanmaktadır? Görünürde babasının intikamını almak ister
gibi bir tavır takınsa da, eylemsizliği bu noktada kafa karıştırır. Freud’ a
göre, yasaklanmış bir şeyi yapma dürtüsü hisseden kişi, kaygı yaşar ve bunun
sonuçlarını azaltmak/önlemek için savunma mekanizmalarını kullanır. Bunların en
temeli “bastırma”dır. Bastırmada utanç, suçluluk ve özdeğersizliğe yol açan
anılar genellikle bastırılır. Bütün erkek çocukları annelerine duyduğu cinsel
ilgiyi, babalarına ise duyduğu rekabet ve düşmanlık duygularını
gerçekleştirmeleri halinde ortaya çıkacak acı sonuçlardan kaçınmak için
bastırır (Atkinson,1996, sf. 512). Bunun nedeni, Freud’ un Oidipus kompleksi
ile açıklanmaktadır. Bu kompleks adını, mitolojik bir öyküden alır. Oidipus, bilmeyerek
babasını öldürüp annesiyle evlenir. Gerçeği öğrendiğinde ise vicdan azabından
gözlerini oyar ve kendini sürgün eder. Freud’ un ortaya attığı Oidipus
kompleksine göre, erkek çocuk babasına benzerse annesinin onu da seveceğini
düşünür ve bilinçaltında babasını rakip olarak görür.(Atkinson, 1996, sf. 462) Hamlet,
annesine olan aşkını içine bastırır, eylemsizliğinin nedeni de, zaten
bilinçaltında rakip olarak gördüğü babasının ortadan kalkmış olmasıdır. Fakat
yine bu kompleksin bir sonucu olarak çocuk, bu ödipal çatışmayı babasıyla
özdeşleşerek atlatır ve sonra hissettiği duygulardan dolayı suçluluk duyar.
Hamlet de suçluluk duygusuyla amcasına düşmanlık besler. Durumun iyi mi kötü mü
olduğu konusunda ikilem yaşamaktadır.
Hamlet’ in annesi Gertrude, Hamlet’ in aksine oyunda son
derece silik ve göze batmayan bir karaktermiş gibi görünse de, güç ve iktidar
sahibi kocasını, Danimarka kralı Hamlet’ i, kardeşiyle aldatır. Fakat bunu
kadın doğası olarak düşünüp, olumsuzlamak yanlış olur. Çünkü Gertrude
bilinçaltının derinliklerinde, kendisine büyük güven veren o sınırsız gücün
baskısı altında, bu güce derin bir kıskançlık duyar(Yaşar K. , 2006). Bu durumu
yine Freud’ un “penis kıskançlığı kuramı”ndan yola çıkarak açıklamak yanlış
olmaz(Atkinson, 1996, sf. 467). Freud’un, “kız çocuklarının penisi olmadığı
için yetersizlik duygusu yaşadığı” şeklinde biçimlendirdiği kuramı, evrensel
olarak reddedilmişse de, bunu cinsel organı kıskanmaktan çok, erkeğin sosyal
statüsünü ve gücünü kıskanması olarak şekillendirmek, konuya toplumsal cinsiyet
kavramı açısından yaklaşmaya da yardımcı olabilir. Freud’ a göre çocuk, fallik
dönemi atlatmadan cinsiyetinin farkına varamaz. Toplum, bir şekilde çocuğa
cinsiyetini fark ettirir. Bu dönemde, erkeğin daha güçlü olduğunu fark eden kız
çocuğu, ataerkil toplumun baskısı altında kalabilir. Bu baskı altında kalan
kadın, erkeğin gücüne ilgi duyar, ondan etkilenir. Kendinde eksik olduğunu
düşündüğü bu gücü, karşısındaki erkekte arar. Fakat yine de o gücün baskısından
kurtulamaz ve kıskançlık duyar. Buradan yola çıkarak, Gertrude’ un, iktidar
sahibi kocasının gücünü kıskanması sonucunda doğal bir savunma mekanizması
olarak, ona ihanet etmek istemesi, hem eşinin iktidarına, hem de ataerkil
toplum yapısına bir başkaldırı niteliğindedir.
Gertrude’ un aksine, oyundaki diğer kadın karakter Ophelia,
tam anlamıyla ataerkil sistemin baskısı altında yetişen bir kadındır. Babası Polonius
ve ağabeyi Laertes ile birlikte yaşamaktadır. Hamlet’ in Ophelia’ ya olan
ilgisi her ikisinin de - Ophelia üstündeki otorite figürleri olarak – canını
sıkar ve onları öğüt vermeye zorlar. Çünkü hem toplumun hem de dönemin bir
gereği olarak “iffet” kadının en değerli hazinesidir. Laertes’ in ve
Polonius’un Ophelia ile yaptığı konuşmalar da bu durumu destekler niteliktedir:
LAERTES
...
Söylediği şarkılara safça kulak verirsen,
Ya da gönlünü kaptırır, tertemiz hazineni
Onun azgın ve ısrarlı arzularına açarsan,
İffetinden neler kaybedeceğini düşün.
Kork bundan Ophelia; sevgili kardeşim, kork.
POLONIUS
...
Unutma, davranışların kızıma yaraşır,
Şerefiyle bağdaşır olmalı.
...
Kendini daha pahalıya sat;
Yoksa beni aleme rezil edersin. (Hamlet, I. Perde, III.
Sahne,Tr.çev. Bozkurt, B.).
Yoğun bir baskı altında yaşayan Ophelia, bir yandan Hamlet’
in aşkına inanmak istemekte, diğer yandan da bunun yanlış olduğunu düşündüren
ahlak kurallarıyla karşı karşıya gelmekte, ikilem yaşamaktadır. Aslında Hamlet’
in Ophelia’ ya aşık olduğunu, yada çok tutkulu bir aşk yaşadıklarını gösteren
bir iz oyunda yoktur. Hatta Hamlet, Ophelia’ yı sık sık aşağılamakta, hakaret
etmekte, hatta onunla dalga geçmektedir. Ophelia’ nın Hamlet’ ten nefret etmek
için yeterince sebebi varken, yine de ona duyduğu tutkulu aşktan bir türlü
vazgeçemez. Bu tutkunun nedeni iki biçimde açıklanabilir. Birincisi hiçbir
kadın, doğası gereği tutkuyla aşık olduğu adamın onun aşkına kayıtsız kalmasına
tahammül edemez, bu durumu kabullenmek istemez. Ayrıca Hamlet, kayıtsızlığının
da dışında, tıpkı babası Polonius gibi, iffet konusunda ona ahkâm kesmektedir.
Annesine olan düşmanlığını, bütün kadınlardan çıkarmak adına, çevresindeki tek
kadın olan Ophelia’ yla uğraşır.
HAMLET
Güzel misin sen? İffetli misin?
...
Öyle güçlüdür ki güzellik, iffet onu kendine benzetemeden, o
iffeti çöpçatana döndürüverir.
...
Buz kadar el değmemiş, kar gibi temiz olsan da iftiranın
elinden kaçamayacaksın. Git hadi, manastıra kapan (Hamlet, III. Perde, I.
Sahne, Tr. Çev. Bozkurt, B.).
Toplumun ataerkil yapısı, kadının iffetini, namusunu
evleneceği erkeğe saklamasını emreder. Hatta kadın açılmamış hediye paketi gibi
sunulur erkeğe, ilk sahibi kendisi olmak ister. (bizim toplumumuzda, babanın
geline kırmızı kuşak bağlaması da bu sisteme verilebilecek bir örnektir.) Kadın
bu baskılarla duygularını bilinçaltına atar ve özgürce yaşayamaz.
Aldı kız: “alırım seni demiştin hani beni becermeden önce.”
Aldı oğlan: “ şu güneş hakkı için alacaktım seni,
girmeseydin yatağıma benimle.”(Hamlet, IV. Perde, V. Sahne )
Ophelia’ nın söylediği bu şarkı, toplumun değer yargılarını
açıkça gösterir. Ophelia hem ailesinden, hem toplumdan hem de aşık olduğu adam
Hamlet’ ten sürekli bu baskıyı görür. İçinde yaşadığı aşk ve toplum arasında
ikilem yaşar.
Diğer yandan, Ophelia, Hamlet’ i, bilinçaltında babasıyla
özdeşleştirmektedir. Oidipus kompleksinin kızlarda görünen biçimi Elektra
kompleksine göre, kız ödipal çatışma yaşadığı dönemde, (3 – 6 yaş arası)
babasına aşık olur. Annesine benzeyerek babasının ilgisini çekmeye çalışır.
Annesinin kıyafetlerini giyer, makyaj malzemelerini kullanır. Çünkü bilinçaltında,
annesine benzerse babasının onu da seveceğini düşünmektedir. Ophelia, Hamlet
ile babası arasında bir benzerlik kurar. Babasına duyacağı aşk, toplumsal
olarak kabul görmeyeceği için, bilinçaltında, babasına en yakın gördüğü insanı
kendine eş seçer, bu kişi de Hamlet’ tir. Onun gücünden, koruyuculuğundan
etkilenir. Aşkını kabul edilebilir birine yansıtmış olur böylece. Kadının bu
özelliklere sahip (güç, iktidar, güven vs.) birine aşık olması, sosyal
psikolojide de bu şekilde açıklanmaktadır. Ophelia’ nın bilinçaltında asıl aşık
olduğu adamın, onun yerine koyduğu insan tarafından öldürülmesi, Ophelia’ nın
kıstırılmış daracık hayatını allak bullak eder, kafasındaki asıl idol, onun
yerine koyduğu sembol tarafından öldürülmüştür. Artık ya isyan edecek, ya
delirecek ya da ölecektir, ilkini yapmaktan karakteri itibariyle son derece
uzak olan Ophelia için diğer ikisi peş peşe gelir.
OPHELIA
Geri dönmeyecek mi bana?
Geri dönmeyecek mi bana?
Yok, yok, o öldü gitti.
Senin de günün bitti.
Geri dönmeyecek sana.
Ophelia’ nın kafasındaki idolü, bekaretinin koruyucusu,
babasının ölümü, Ophelia için kendi hayatının da sona ermesi demektir. Önce
aklını yitiren Ophelia, daha sonra nehirde boğularak ölür. Ophelia intihar
etmez aslında, nehire düşer, fakat ölümden şikayet etmediği için, yaşama çabası
da göstermez.
GEARTRUDE
Çeşit çeşit çelenkler yapmış kızcağız kendine orda,
Sarkan dallara çelenklerini asmaya çabalarken,
Hain bir dal kırılıvermiş.
O da çiçekten andaçlarıyla birlikte
Ağlayan dereye kapılmış.
Suda hiç yabancılık çekmiyormuş,
Doğal ortamında gibiymiş sanki ( Hamlet, IV. Perde, VII.
Sahne, Tr. Çev. Bozkurt, B.).
Ophelia suda boğularak ölür. “Su genç ve güzel ölümün, çiçek
açmış ölümün unsurudur. Acılarına ağlamaktan başka şey bilmeyen ve gözleri
alabildiğine kolaylıkla gözyaşlarına boğulabilen kadının simgesidir.”(
Bachelard, 1948, sf. 97 ). Ophelia, kısacık yaşamı boyunca bastırılmış
kadınlığını, ölümünü suda gerçekleştirerek yaşar, o kadınla bütünleşir.
Son uykusu çiçeklerle bezenir, gelin yatağının çiçeklerle
bezenmesi adettendir. Ophelia Latincede “suçsuz” anlamına gelen bir isimdir. Oyunun
bütünündeki Ophelia karakterine baktığımızda, ismi, masumiyetini ve
suçsuzluğunu bütünler niteliktedir. Masumiyetini, ismiyle, yaşıyla, kalbiyle
garantiler; yaşamın vaat ettiği suç işleme umudunu da, gözlerini yumarak yok
eder.
Ophelia aşkını kalbinde yaşar, Hamlet hırçınca Ophelia’ ya
yansıtır, Gertrude istediği adamı seçer. Fakat aşk kavramı kadar önemli olan,
bu kavramın belirsizliğidir. John Barrymore’a göre aşk “güzel bir kızla tanışma
ve onun bir sazan balığına benzediğini keşfetme arasında geçen zamandır”.
Baudelaire’ e göre ise, aşk “kendinden kaçma gereksinimidir”. (Atalay, 2004,
sf. 108)
Ophelia’ ya göre aşk, bilinçaltındaki gerçeği, kabul
edilebilir bir nesneye yansıtmasıdır.
Hamlet’ e göre, bastırılmış kıskançlığın yansıtılmasıdır.
Gertrude ise aşkını, arzuladığı insanla bir bütün olmayı
isteyerek yaşar.
Atalay, D. Aşkın Kaynağı, Türk Psikoloji Bülteni, 2004, sayı 32, 108–110.
Atkinson, R. , Smith, E. , Bem, D. , Nolen S., Psikolojiye
Giriş, (çev. Yavuz Alogan), Arkadaş Yayınevi, 1996.
Bachelard, G. Su ve Düşler Maddenin İmgelemi Üzerine Deneme,
(çev. Olcay Kunal), YKY, 2004
Millais, E. , J. , http://www.lizziesiddal.com/assets/images/autogen/a_opheliacloseup.jpg
Shakespeare, W. , Hamlet, (çev. Bülent Bozkurt) , Remzi
Kitabevi, 1999.
Yaşar, K. , Shakespeare
Oyunlarında Cinsellik Olgusu – Hamlet , http://www.okuyanus.com.tr/icerik.asp?IcerikID=744
Teşekkür ederim
YanıtlaSil