3 Kasım 2013 Pazar

HAMLET OYUNU PSİKANALATİK İNCELEMESİ

İki melek, insan kılığına girip, insanları test etmek için dünyaya inerler ve tek tek evlerin kapılarını çalmaya başlarlar. İlk çaldıkları kapı, zengin bir kadının evidir. Kadın, isteksizce melekleri evine alır, yemek vermez, evin bodrumunda bekleyebileceklerini söyler ve hiç ilgilenmez. Gece, melekler kaldıkları karanlık odanın duvarında bir çatlak görürler. Büyük melek, elini çatlağa sürer ve çatlak onarılır. Küçük melek, kendilerine iyi davranmayan bu kadının evini neden onardığını sorunca büyük melek “her şeyin göründüğü gibi olmadığını” söyler. Ertesi gün başka bir evin kapısını çalarlar. Bu kez ev sahipleri, oldukça fakir, tek odalı küçük bir kulübede yaşayan çiftçi bir ailedir. Yiyeceklerini onlarla paylaşırlar, kendi yataklarını onlara verirler ve çok ilgilenirler. Sabah olduğunda melekler bir ağlama sesiyle uyanırlar. Tek sahip oldukları inekleri o gece ölmüştür. Küçük melek büyük meleğe çok kızar ve sorar:
“Neden bize kötü davranan ev sahibinin duvarının onardın da, bu kadar iyi davranan bu ailenin ineklerinin ölmesine izin verdin?”
Büyük melek cevap verir:
“Onardığım duvarın arkasında küplerce altın vardı. O zengin kadın o altınları bulamasın diye duvarı onardım. Bu gece de eve Azrail geldi, ev sahibini öldürecekti, ben de onu öldürmesin diye ona ineği verdim. Gördüğün gibi evlat, HER ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR!

Shakespeare’in “Hamlet” oyununda, yaşamın ve ölümün, varlığın ve yokluğun anlamı sürekli olarak değişen değer yargılarıyla birlikte değişir. “Her bir kavram, her bir değer, toplumsal ve evrensel ölçütlere göre farklı görünümler kazanır.”(Bozkurt, 2005, sf. 14). Oyundaki kadın erkek rollerine toplumsal cinsiyet kavramlarından, karakterlerin derinliğine de psikanalitik yaklaşımdan yararlanarak bakıldığında, söylenen ile söylenmek istenenin farkları açığa çıkacaktır.

Hamlet, babasının ölümünün ardından, amcasının annesiyle evlenerek tahta geçmesiyle yıkıma uğrar, hem annesine hem de amcasına karşı kinle dolar. Üstelik amcası, babasını öldüren kişidir ve Hamlet bunu babasının hayaletinden öğrenir. İntikam almak istemektedir fakat oyun boyunca bir türlü eyleme geçemez ve bu durum, Shakespeare yorumcularının uzun süre kafasını kurcalamıştır. Hamlet’ in annesine duyduğu kin, nefret ve düşmanlık, babasına yaptığı ihaneti hazmedememekten mi, yoksa bilinçaltında duyduğu derin aşk ve kıskançlıktan mı kaynaklanmaktadır? Görünürde babasının intikamını almak ister gibi bir tavır takınsa da, eylemsizliği bu noktada kafa karıştırır. Freud’ a göre, yasaklanmış bir şeyi yapma dürtüsü hisseden kişi, kaygı yaşar ve bunun sonuçlarını azaltmak/önlemek için savunma mekanizmalarını kullanır. Bunların en temeli “bastırma”dır. Bastırmada utanç, suçluluk ve özdeğersizliğe yol açan anılar genellikle bastırılır. Bütün erkek çocukları annelerine duyduğu cinsel ilgiyi, babalarına ise duyduğu rekabet ve düşmanlık duygularını gerçekleştirmeleri halinde ortaya çıkacak acı sonuçlardan kaçınmak için bastırır (Atkinson,1996, sf. 512). Bunun nedeni, Freud’ un Oidipus kompleksi ile açıklanmaktadır. Bu kompleks adını, mitolojik bir öyküden alır. Oidipus, bilmeyerek babasını öldürüp annesiyle evlenir. Gerçeği öğrendiğinde ise vicdan azabından gözlerini oyar ve kendini sürgün eder. Freud’ un ortaya attığı Oidipus kompleksine göre, erkek çocuk babasına benzerse annesinin onu da seveceğini düşünür ve bilinçaltında babasını rakip olarak görür.(Atkinson, 1996, sf. 462) Hamlet, annesine olan aşkını içine bastırır, eylemsizliğinin nedeni de, zaten bilinçaltında rakip olarak gördüğü babasının ortadan kalkmış olmasıdır. Fakat yine bu kompleksin bir sonucu olarak çocuk, bu ödipal çatışmayı babasıyla özdeşleşerek atlatır ve sonra hissettiği duygulardan dolayı suçluluk duyar. Hamlet de suçluluk duygusuyla amcasına düşmanlık besler. Durumun iyi mi kötü mü olduğu konusunda ikilem yaşamaktadır.

Hamlet’ in annesi Gertrude, Hamlet’ in aksine oyunda son derece silik ve göze batmayan bir karaktermiş gibi görünse de, güç ve iktidar sahibi kocasını, Danimarka kralı Hamlet’ i, kardeşiyle aldatır. Fakat bunu kadın doğası olarak düşünüp, olumsuzlamak yanlış olur. Çünkü Gertrude bilinçaltının derinliklerinde, kendisine büyük güven veren o sınırsız gücün baskısı altında, bu güce derin bir kıskançlık duyar(Yaşar K. , 2006). Bu durumu yine Freud’ un “penis kıskançlığı kuramı”ndan yola çıkarak açıklamak yanlış olmaz(Atkinson, 1996, sf. 467). Freud’un, “kız çocuklarının penisi olmadığı için yetersizlik duygusu yaşadığı” şeklinde biçimlendirdiği kuramı, evrensel olarak reddedilmişse de, bunu cinsel organı kıskanmaktan çok, erkeğin sosyal statüsünü ve gücünü kıskanması olarak şekillendirmek, konuya toplumsal cinsiyet kavramı açısından yaklaşmaya da yardımcı olabilir. Freud’ a göre çocuk, fallik dönemi atlatmadan cinsiyetinin farkına varamaz. Toplum, bir şekilde çocuğa cinsiyetini fark ettirir. Bu dönemde, erkeğin daha güçlü olduğunu fark eden kız çocuğu, ataerkil toplumun baskısı altında kalabilir. Bu baskı altında kalan kadın, erkeğin gücüne ilgi duyar, ondan etkilenir. Kendinde eksik olduğunu düşündüğü bu gücü, karşısındaki erkekte arar. Fakat yine de o gücün baskısından kurtulamaz ve kıskançlık duyar. Buradan yola çıkarak, Gertrude’ un, iktidar sahibi kocasının gücünü kıskanması sonucunda doğal bir savunma mekanizması olarak, ona ihanet etmek istemesi, hem eşinin iktidarına, hem de ataerkil toplum yapısına bir başkaldırı niteliğindedir.

Gertrude’ un aksine, oyundaki diğer kadın karakter Ophelia, tam anlamıyla ataerkil sistemin baskısı altında yetişen bir kadındır. Babası Polonius ve ağabeyi Laertes ile birlikte yaşamaktadır. Hamlet’ in Ophelia’ ya olan ilgisi her ikisinin de - Ophelia üstündeki otorite figürleri olarak – canını sıkar ve onları öğüt vermeye zorlar. Çünkü hem toplumun hem de dönemin bir gereği olarak “iffet” kadının en değerli hazinesidir. Laertes’ in ve Polonius’un Ophelia ile yaptığı konuşmalar da bu durumu destekler niteliktedir:

LAERTES
...
Söylediği şarkılara safça kulak verirsen,
Ya da gönlünü kaptırır, tertemiz hazineni
Onun azgın ve ısrarlı arzularına açarsan,
İffetinden neler kaybedeceğini düşün.
Kork bundan Ophelia; sevgili kardeşim, kork.

POLONIUS
...
Unutma, davranışların kızıma yaraşır,
Şerefiyle bağdaşır olmalı.
...
Kendini daha pahalıya sat;
Yoksa beni aleme rezil edersin. (Hamlet, I. Perde, III. Sahne,Tr.çev. Bozkurt, B.).

Yoğun bir baskı altında yaşayan Ophelia, bir yandan Hamlet’ in aşkına inanmak istemekte, diğer yandan da bunun yanlış olduğunu düşündüren ahlak kurallarıyla karşı karşıya gelmekte, ikilem yaşamaktadır. Aslında Hamlet’ in Ophelia’ ya aşık olduğunu, yada çok tutkulu bir aşk yaşadıklarını gösteren bir iz oyunda yoktur. Hatta Hamlet, Ophelia’ yı sık sık aşağılamakta, hakaret etmekte, hatta onunla dalga geçmektedir. Ophelia’ nın Hamlet’ ten nefret etmek için yeterince sebebi varken, yine de ona duyduğu tutkulu aşktan bir türlü vazgeçemez. Bu tutkunun nedeni iki biçimde açıklanabilir. Birincisi hiçbir kadın, doğası gereği tutkuyla aşık olduğu adamın onun aşkına kayıtsız kalmasına tahammül edemez, bu durumu kabullenmek istemez. Ayrıca Hamlet, kayıtsızlığının da dışında, tıpkı babası Polonius gibi, iffet konusunda ona ahkâm kesmektedir. Annesine olan düşmanlığını, bütün kadınlardan çıkarmak adına, çevresindeki tek kadın olan Ophelia’ yla uğraşır.

HAMLET
Güzel misin sen? İffetli misin?
...
Öyle güçlüdür ki güzellik, iffet onu kendine benzetemeden, o iffeti çöpçatana döndürüverir.
...
Buz kadar el değmemiş, kar gibi temiz olsan da iftiranın elinden kaçamayacaksın. Git hadi, manastıra kapan (Hamlet, III. Perde, I. Sahne, Tr. Çev. Bozkurt, B.).

Toplumun ataerkil yapısı, kadının iffetini, namusunu evleneceği erkeğe saklamasını emreder. Hatta kadın açılmamış hediye paketi gibi sunulur erkeğe, ilk sahibi kendisi olmak ister. (bizim toplumumuzda, babanın geline kırmızı kuşak bağlaması da bu sisteme verilebilecek bir örnektir.) Kadın bu baskılarla duygularını bilinçaltına atar ve özgürce yaşayamaz.

Aldı kız: “alırım seni demiştin hani beni becermeden önce.”
Aldı oğlan: “ şu güneş hakkı için alacaktım seni, girmeseydin yatağıma benimle.”(Hamlet, IV. Perde, V. Sahne )

Ophelia’ nın söylediği bu şarkı, toplumun değer yargılarını açıkça gösterir. Ophelia hem ailesinden, hem toplumdan hem de aşık olduğu adam Hamlet’ ten sürekli bu baskıyı görür. İçinde yaşadığı aşk ve toplum arasında ikilem yaşar.

Diğer yandan, Ophelia, Hamlet’ i, bilinçaltında babasıyla özdeşleştirmektedir. Oidipus kompleksinin kızlarda görünen biçimi Elektra kompleksine göre, kız ödipal çatışma yaşadığı dönemde, (3 – 6 yaş arası) babasına aşık olur. Annesine benzeyerek babasının ilgisini çekmeye çalışır. Annesinin kıyafetlerini giyer, makyaj malzemelerini kullanır. Çünkü bilinçaltında, annesine benzerse babasının onu da seveceğini düşünmektedir. Ophelia, Hamlet ile babası arasında bir benzerlik kurar. Babasına duyacağı aşk, toplumsal olarak kabul görmeyeceği için, bilinçaltında, babasına en yakın gördüğü insanı kendine eş seçer, bu kişi de Hamlet’ tir. Onun gücünden, koruyuculuğundan etkilenir. Aşkını kabul edilebilir birine yansıtmış olur böylece. Kadının bu özelliklere sahip (güç, iktidar, güven vs.) birine aşık olması, sosyal psikolojide de bu şekilde açıklanmaktadır. Ophelia’ nın bilinçaltında asıl aşık olduğu adamın, onun yerine koyduğu insan tarafından öldürülmesi, Ophelia’ nın kıstırılmış daracık hayatını allak bullak eder, kafasındaki asıl idol, onun yerine koyduğu sembol tarafından öldürülmüştür. Artık ya isyan edecek, ya delirecek ya da ölecektir, ilkini yapmaktan karakteri itibariyle son derece uzak olan Ophelia için diğer ikisi peş peşe gelir.

OPHELIA
Geri dönmeyecek mi bana?
Geri dönmeyecek mi bana?
Yok, yok, o öldü gitti.
Senin de günün bitti.
Geri dönmeyecek sana.

Ophelia’ nın kafasındaki idolü, bekaretinin koruyucusu, babasının ölümü, Ophelia için kendi hayatının da sona ermesi demektir. Önce aklını yitiren Ophelia, daha sonra nehirde boğularak ölür. Ophelia intihar etmez aslında, nehire düşer, fakat ölümden şikayet etmediği için, yaşama çabası da göstermez.

GEARTRUDE
Çeşit çeşit çelenkler yapmış kızcağız kendine orda,
Sarkan dallara çelenklerini asmaya çabalarken,
Hain bir dal kırılıvermiş.
O da çiçekten andaçlarıyla birlikte
Ağlayan dereye kapılmış.
Suda hiç yabancılık çekmiyormuş,
Doğal ortamında gibiymiş sanki ( Hamlet, IV. Perde, VII. Sahne, Tr. Çev. Bozkurt, B.).

Ophelia suda boğularak ölür. “Su genç ve güzel ölümün, çiçek açmış ölümün unsurudur. Acılarına ağlamaktan başka şey bilmeyen ve gözleri alabildiğine kolaylıkla gözyaşlarına boğulabilen kadının simgesidir.”( Bachelard, 1948, sf. 97 ). Ophelia, kısacık yaşamı boyunca bastırılmış kadınlığını, ölümünü suda gerçekleştirerek yaşar, o kadınla bütünleşir.
Son uykusu çiçeklerle bezenir, gelin yatağının çiçeklerle bezenmesi adettendir. Ophelia Latincede “suçsuz” anlamına gelen bir isimdir. Oyunun bütünündeki Ophelia karakterine baktığımızda, ismi, masumiyetini ve suçsuzluğunu bütünler niteliktedir. Masumiyetini, ismiyle, yaşıyla, kalbiyle garantiler; yaşamın vaat ettiği suç işleme umudunu da, gözlerini yumarak yok eder.

Ophelia aşkını kalbinde yaşar, Hamlet hırçınca Ophelia’ ya yansıtır, Gertrude istediği adamı seçer. Fakat aşk kavramı kadar önemli olan, bu kavramın belirsizliğidir. John Barrymore’a göre aşk “güzel bir kızla tanışma ve onun bir sazan balığına benzediğini keşfetme arasında geçen zamandır”. Baudelaire’ e göre ise, aşk “kendinden kaçma gereksinimidir”. (Atalay, 2004, sf. 108)

Ophelia’ ya göre aşk, bilinçaltındaki gerçeği, kabul edilebilir bir nesneye yansıtmasıdır.
Hamlet’ e göre, bastırılmış kıskançlığın yansıtılmasıdır.
Gertrude ise aşkını, arzuladığı insanla bir bütün olmayı isteyerek yaşar.                                                   



 KAYNAKÇA

Atalay, D. Aşkın Kaynağı, Türk Psikoloji Bülteni, 2004, sayı 32, 108–110.

Atkinson, R. , Smith, E. , Bem, D. , Nolen S., Psikolojiye Giriş, (çev. Yavuz Alogan), Arkadaş Yayınevi, 1996.

Bachelard, G. Su ve Düşler Maddenin İmgelemi Üzerine Deneme, (çev. Olcay Kunal), YKY, 2004


Shakespeare, W. , Hamlet, (çev. Bülent Bozkurt) , Remzi Kitabevi, 1999.


Yaşar, K. , Shakespeare Oyunlarında Cinsellik Olgusu – Hamlet , http://www.okuyanus.com.tr/icerik.asp?IcerikID=744  

1 yorum: