3 Kasım 2013 Pazar

OYUN SONU: HASTA KRAL İLE SADIK PRENS


ODAK: Hamm ve Clov arasındaki ilişkinin arketipal incelemeleri.

Gri, eşyasız bir oda, sağ ve sol yukarda dışarıya açılan iki pencere, biri yürüyemeyen biri oturamayan iki kişi ve yaşamlarını çöp kutusunda devam ettiren iki yaşlı insan daha. Oyun Sonu, işte bu ilginç tabloyla başlar. Yaşamları, “başsız” ve “sonsuz” olan bu dört kişi, istemeden sahneye çıkarılmış, yeteneksiz dört aktör gibi, oynamaya mecbur bırakıldıkları “hayat oyunu”nun sona ermesini beklemektedir. Nell ve Nagg, Hamm’ın anne ve babasıdır. Oyunda, yaşamlarını sorgulama konusunda en aciz olanlardır; yaşları bir hayli olmuş, hafızaları da çoktan onları yanıltmaya başlamıştır. Bu nedenle, içinde bulundukları absürd durumu hiç sorgulamazlar, çünkü yaşadıkları belki de onlara hafızalarının bir oyunudur.
Hamm ve Clov ise, Nell ve Nagg kadar sorgusuz sualsiz yaşamazlar. En azından ilginç ve normal olmayan bir şeyler olduğunun farkındadırlar. Onların eylemsizliği, kabullenişlerinden kaynaklanmaktadır. Clov, çok küçük yaştan beri Hamm’a hizmet etmektedir. Birbirlerinin varlıklarına duydukları alışkanlıkları sorgulayamayacakları kadar uzun bir zaman geçmiştir. Yaşamları bir süre sonra kemikleşmiş, aralarındaki ilişki efendi/uşak noktasına kilitlenmiştir. Birbirlerinden ayrılamazlar ki ayrılma eylemini gerçekleştirebilecek tek kişi Clov’dur çünkü oyunun hareket halinde olan tek kişisidir. Clov, Hamm’ın her isteğini yerine getirir, onu öldürmek çok kere aklından geçer fakat yapamaz, çünkü yiyeceklerin bulunduğu kilerin şifresini bilmemektedir. Hamm için bu bir kozdur, bu sayede Clov ondan ayrılmaz ve ona zarar vermez. Bir süre sonra bu bir alışkanlık, olağan bir yaşayış biçimi haline gelir.
HAMM – Beni neden öldürmüyorsun?
CLOV – Kilerin şifresini bilmiyorum.[1]
Hamm ve Clov, aralarındaki bu ilişki şekliyle, sanki bir efendi/uşak ilişkisinin “arketip”i gibidirler. Carl Gustav Jung arketip kavramını basit şekliyle “bir türün ideal ilk örneği” olarak yorumlamıştır. Bu yorumlamaya göre Hamm ve Clov da klasik bir efendi/uşak arketipinin prototipleri olarak örneklenebilir. Hamm Clov’a emir verir, yaşamını biçimlendirir, kendi eylemlerini ona yaptırır; Clov da bunlara karşılık verir.
Hamm ve Clov’un ilişkisi efendi/uşak arketipinin dışında, derin incelendiğinde bir akıl/beden bütünlüğü de sergiler. Hamm yürüyemez ve göremez. Clov ise Hamm’ın sahip olmadığı fiziksel özellikleri karşılayabilecek güçtedir fakat Hamm kadar iyi düşünüp konuşamaz. Hamm öyküler yazar, düşünür, zaman zaman içinde bulundukları konumu sorgular hatta bundan üzüntü duyduğu olur. Fakat Clov hayatını akışına bırakmıştır. Mutfağına gidip duvara bakmak onun için önemli bir iştir, Hamm’dan gelecek düdük sesiyle onun yanına gitmek gibi.
CLOV Seni terk ediyorum, işim var.
HAMM Mutfağında mı?
CLOV Evet.
HAMM Ne işiymiş bu merak ettim.
CLOV Duvara bakıyorum. (sf. 28)
Clov bunları sorgulamaz, zaman zaman garipsese de üzerinde durmaz. Hayatın ona sunduğu her şeyi olduğu gibi kabullenmiştir. Bu tam anlamıyla kaderci bir yaklaşım değildir fakat mücadelesiz ve yaşam boşluğunda sürüklenen insan örneklendirmesi yapmak yanlış olmaz. Hamm da farklı değildir, mücadeleden yoksundur fakat Clov gibi kabullenmişliği vardır denemez, çünkü istediği gibi gitmeyen hayatı onun canını sıkmakta ve sinirlendirmektedir ki öfkesi, en azından bir tepkinin ürünüdür.
İlişkilerinin bir diğer biçimi de hasta/hastabakıcı ilişkisidir. Hamm sürekli beyni kanayan bir hastadır, içmesi gereken ilaçları, takip etmesi gereken bir ilaç düzeni vardır ki bu takibi Clov yapar. Ağrı kesicisinin vaktini bilir, uyuması ve uyanması gereken zamanlardan da o sorumludur.
HAMM Ağrı kesicimin vakti gelmedi mi daha?
CLOV Hayır. (sf. 28 )

HAMM Hazırla beni yatacağım.
CLOV Daha şimdi kaldırdım seni. (sf. 23)
 Oyunda daimi olarak var olan bir evveliyat hissi, oyun süresince varolan bu düzenin bir öncesinin olduğunu ve sonrasının da olacağını vurgular. Bu açıdan bakıldığında Hamm her zaman klasik bir hasta arketipi olmuştur, Clov da klasik bir hastabakıcıdır.
Küçük yaştan beri Hamm’ın yanında yaşayan Clov ile Hamm arasında, bu geçmişten kaynaklanan bir baba/oğul arketipi de göze çarpar. Oyunda bunu somutlayan, Nagg ve Nell’in Hamm ile birlikte yaşamalarıdır. Hamm çocukluğunda babasıyla çok iletişime girememiş ve büyük bir sevgi duymamıştır. Anne ve babasına olan tavırlarından, onları sadece mecbur olduğu için yanında tuttuğu görülür, konuşmalarına tahammül edemez fakat ölmelerinden de korkar. Baba ve oğul olarak Hamm ve Nagg arasında somutlanan bu ilişki, derinlemesine incelendiğinde Clov ve Hamm arasında da görülür.


HAMM Baba oldum ben sana.
CLOV Evet. Öyle oldun sen bana. (sf. 44)

Hamm ve Clov arasındaki ilişki, birçok ilişki arketipinin prototipleri gibidir. İlk etapta göze çarpan efendi/uşak arketipinin yanı sıra, hasta/hastabakıcı ve baba/oğul arketiplerinin de örnekleri görülür. Ayrıca Hamm, aklı, Clov ise bedeni temsil ederek, tipik insanın ikiye bölünmüş temsilcileri gibidirler. Birbirlerinden ayrılamaz, yalnız hareket edemezler. Onların birliktelikleri çaresizliklerinin dışında, akıl ve bedenin insanı var oluşundan, insanlığın bitimine dek sonlanmayacak birlikteliğinin tipik bir örneği olarak da gösterilebilir.



[1] [1] Beckett, S., Oyun Sonu, (çev. Genco Erkal),  Mitos Boyut Yayınları, İstanbul,  2007, sf.25.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder